Ne olurdu sanki hafta sonunda biraz zaman ayırsaydı. Aceleden kelimeleri de yanlış yazıyordu ve düzeltmek için bile zamanı kalmamıştı. Temize çekerse derse gecikebilirdi. Bu daha kötü olabilirdi son birkaç derse geç girdiğini düşünürsek. Hayatında hep bir şeyleri kaçırdığını fark etti bu anıların ışığında. Kimya bölümünden arkadaşı İzzet buna ‘ atalet duygusu’ demişti. Sıkça okuduğu kişisel gelişim kitaplarından birinden duymuştu.
Bu düşüncelere dalarsa çok fazla örnekle karşılaşacağını ve bu örneklerin O’na hiç yardımcı olmayacağını biliyordu. Onlardan sıyrılıp kendini yazacağı konuya vermeliydi. Yine de bu öyküyü yazmalıydı. Çünkü hiçbir mazereti olamazdı ödevinin yapılmayışında. Kötüde olsa bir öykü yazmalıydı. Edebiyat uygulama hocası O’nun bu özensiz yazısına gerekli değerlendirmeyi yapacak ve O’na gerekli uyarılarda bulunacaktı. ‘Belki bu sefer bana ders olurda bir daha bu kadar gevşek davranmam’ diye geçirdi içinden.
İşte yine düşüncelere dalmıştı ve öykü konusunda hiçbir fikri yoktu. Birkaç cılız düşünce içinden en aklına yatanı seçti. Verilen anahtar kelimelerle birlikte belirtilen yazarın bir öykü yazdığını düşündü. O da öyküsünü yazarın öyküsündeki kahramanın ağzından yazacaktı. Yazarın kendisiyle ilgili yazdıklarını birinci ağızdan okuyucuya aktaracaktı kahraman. ‘ Kahramanımızın adı Selim olacak’ diye düşündü ve yazmaya başladı.
Tek yazabildiği bir isimdi. Fakat anahtar kelimeler arasında bir bağlantı kuramadı. ‘Tavukgöğsü’ kalıbı aklına hemen muhallebicileri getirdi. Kahramanın geçmişinde birkaç sevgili oluşturuverdi kafasından. En çok tutkun olduğu kız seviyordu tavukgöğsünü belki.
Diğer iki madde ‘ şarap’ ve ‘ kilise’ hikayeyi yabancı bir ülkeye taşıma fikrini getirdi aklına. Selim Ege’li bir gençti ve Almanya’daki Salih amcasının şarap fabrikasında çalışmaya gitmişti. Amcasının çocuğu olmadığından varisi olmuştu.
Almanya’ya yerleşince bir kilisede evlenebilirdi de. Karısı İspanyol olabilirdi. Nikahtan sonra iki ülkenin geleneklerine göre iki ayrı düğün güzel bir fikir gibi göründü.
Geriye bir tek ‘ uçak bileti’ maddesi kalıyordu. Zaten bu madde yerini buluyordu. Almanya’ya ilk gidişinde uçak biletini yazmış olacaktı zaten.
Bu fikirler ışığında bir karalama yazdı, ama bu karalama aslı oluyordu mecburen. Zaman kalmamıştı zira. Hemen derse gidip ödevini teslim etmeliydi. Kendine çok kızıyordu ama başka çaresi yoktu. ‘Bir daha yapmayacağım’ dedi ve defalarca tekrarladı. Gönülsüzce adını iliştirdi sağ alt kenara.
12.11.1983
Kürşat BAŞAR
Hiç yürümediğim bir yolda çıkıyor hayal kırıklığı karşıma. Ve beklenmedik bir yol arkadaşı gibi kalıyor yan yana oturmak, bazen başının omzuna düşmesi, bazen simitin yarısını verme zorundalığı. Belki kaç defa yanından geçtin sokaklarda, dönüp bakmadın. Peki şimdi ne oldu da hayatını sorar oldun?
İşte bu yol arkadaşıda tıpkı diğerleri gibi, daha çok zorundalıktan, birazda kayıtsız kalmamaktan benimleydi mevsim dönerken. Ben yolculukları en çok mevsim dönüşlerinde severim, her şehir ayrı bir güzel olur kendi mevsimi geldiğinde. Tıpkı seni gördüğüm o sonbahar sabahı gibi, deniz kenarında. O gün , o an…. Hala bir film karesi gibi durur bende. Üzerindeki gri hüzünleri yırtan bembeyaz martılardaydı gözlerin. Bir an gelse, öyle bir an olsa ki sende koyup gitsen durduğun yerden, uçsan, gitsen, yok olsan... Vapur düdüğüyle irkildi düşün ve ağır adımlarla geçtin önümden, vapura bindin, bende ardından. Vapur iskeleden uzaklaşırken kaybolan şehir karmaşasını, kilise çanlarını, seni, beni, hepsini bastırdı martıların çığlıkları, belki de unuturdu.
Yağmur hafif çiselerken, yine de denizi izlemek istedin, belki de martıları, özgürlüğü. Merdivenlerden çıkarken tamircinin düşürdüğü ingiliz anahtarını uzattın, nazikçe başını önüne eğip yukarı çıktın ve bir kutu yem aldın portakal kayanıbaşımda. Yol arkadaşlığı ne de garip bir zorunluluktur. Hiç tanımadığın, hiç bilmediğin bir yüzle saatlerce sasının üzerine büzüşmüş oturan teyzeden. Tüm gücünle serptin gökyüzüne. Belki de özgürlük bir küçük konserve kutusunda saklıydı senin için o zamanlar, bir martıda tadabiliyordun, bir vapur düdüğünde…
Artık ceplerimi karıştırdığımda dönüş tarihi açık bırakılmış bir biletim ve yanında bir de umudum var. Sen varsın. Peki bu başlangıç için başka neye ihtiyacım var? Kimbilir belki de bir bilete daha….
(Eda TOS)